Gönül Calab’ın Tahtı

Bugün beni çok etkileyen bir şiir paylaşmak istedim. Her mısrada, her kıtada ayrı anlam deryaları içeren Yunus Emre’nin “Gönül Calab’ın Tahtı” şiiri.

Bazı yerlerinde tam olarak ne dediğini anlamadığım halde ruhumun derinlerinde gizli yerlere dokunan bu dizeler, her okuduğumda beni farklı yerlere sürüklüyor.

Not: Bilinmeyen kelimelerin açıklamaları şiirin altına eklenmiştir.

GÖNÜL CALAB’IN TAHTI

Miskinlikte buldular, kimde erlik var ise
Merdivenden ittiler, yüksekten bakar ise
Gönül yüksekte gezer, dem-be-dem yoldan azar
Dış yüzüne o sızar içinde ne var ise

Ak sakallı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
Sağır işitmez sözü, gece sanar gündüzü
Kördür münkirin gözü, alem münevver ise

Gönül Calab’ın tahtı, Calap gönüle baktı
İki cihan bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne sanırsan ayruga da onu san
Dört kitabın manası budur eğer var ise

Bildik gelenler geçmiş, konanlar geri göçmüş
Aşk şarabından içmiş, kim mana duyar ise
Yunus yoldan azuban, yüksek yerde durmasın
Sinle sırat görmeye, sevdiği didar ise

Yunus Emre
  • Dem-be-dem : Zaman zaman
  • Münevver : Bilgili, aydın
  • Calap : ALLAH
  • Pir koca : İhtiyar
  • Bedbaht : Talihsiz
  • Sin : Mezar
  • Sırat : Cennet yolu
  • Didar : Allaha kavusma, hakkın yüzü
  • Ayruk : Başkası
  • Sanmak : istemek

11-02-20-11

Bugün 11.02.2011 ve bu tarihi tersten okuyunca aynı şekle yani bugüne işaret ediyor. Buna da palindrom tarih deniyormuş. Aynadaki yansımanın yine yansıyana eşit olduğu tarihte bir yazıyla Dünya’yı kendimce yansıtayım istedim Dünya’ya.

Teknolojik ve bilimsel gelişmeler bize kendi zekamızı yansıtıyor bizi, bize hayran bırakıyor. İnanılmaz iletişim imkanları, küreselleşen dünyada kilit önem taşıyor ve parayı, aşkı, işi, arkadaşlığı hatta sosyal güdüleri bile etkileyebiliyor hale geliyor. Görünen o ki, artarak devam edecek. Mısır’da ki ayaklanmalar ve öncesinde Afrika’da oluşan siyasi dalgalanmalar yeni dünya düzenin habercisi gibi. Artık, ister gelişmiş isterse gelişmekte olan ülkeler olsun toplumun kırılgan yapısının sadece günler içinde değişebilecek kadar hassas dönemlerde olduğumuzun farkında olmamız gerekiyor.

Kendimize döndüğümüzde ise, hayatın akışı içinde hoyratça oradan oraya sürüklenen ve kayıtsız bir şekilde olanları izlemekten öte çokta çabaladığımız söylenemez. Ama bunları düşünmenin zamanı değil şimdi! Hırs, açgözlülük, korku, endişe, ego için uğraşanlar için bunları düşünmenin zamanı değil şimdi!

Dünya’nın iyi ya da kötü bir yer olduğunu düşünen herkes için geçerli bir durum var ki, Önümüzdeki günlerin daha önce yaşanmamış ve yepyeni şeylere gebe olduğu.

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete…

İçsel keşif

Birkaç gün önce otobüste giderken ve kulaklığımı takmış müziğimi dinlerken içimden bir ses bana şöle seslendi.

Akıl der ki: Eğer şuna da sahip olursan senin için çok iyi olacak. Evet haklıydı…
Akıl der ki: Eğer şurada olsan daha rahat olacaksın. Evet haklıydı.
Akıl der ki: Eğer şunun yanında olsan senin için çok güzel olur. Evet haklıydı.

Sonra aniden aklıma şu geldi.

Akıl devamlı bizim için daha iyi ve güzel şeyler istiyor. Ama sonunda biliyorum ki insanlar devamlı birşeylere ulaşmak için çabalıyor acı çekiyor veya çektiriyor. Düşündüğümüz o güzel şeylere ulaşmak için çabalıyor ve sonra başka birşeyler istiyoruz. Sonra yeni şeyleri görüyor, duyuyor ve yine istiyoruz. Sonra bir bakmışız yaşlanmışız, çalışarak çabalayarak kazandığımızı zannettiğimiz şeyler bize tat vermiyor.

Yani; eğer biraz akıllıysak aklın bizim dostumuz değil düşmanımız olduğunu görüyoruz. Daha doğrusu bu şekilde kullanılmasıyla kendimize bir düşman yaratmış oluyoruz. Peki ne yapacağız. Mutsuz olduğumuz zaman, bir şeyler istediğimiz zaman, bir yerde olmak istediğimiz zaman bunun bize karşı bir oyun olduğunu, aklın bir oyunu olduğunu düşünerek kendi bulunduğumuz anda kendi şartlarımızı sahiplenerek şükretmeye başlıcaz. İşittik ve itaat ettik sözünü en yakın şekilde hissedeceğiz. Bizim bilmediğimiz göremediğimiz duyamadığımız hissedemediğimiz şeylerin olduğunu kabul ederek bulunmak istediğimiz yerde değil, bulunduğumuz yerde olacağız.

Bu düşünce son birkaç gündür aklımda ve beni inanılmaz rahatlattı. Her şeyin sahibine teşekkür ederim.

Gerçek nedir?

İnsanlığın başlangıcından bu yana sorulan ve henüz cevaplanamamış yegane soru: Gerçek nedir?

Hepimizin zaman zaman kendimize sorduğumuz ve hemen arkasından hissettiğimiz ekşimsi tattan sonra cevabını bile düşünmeden günlük yaşantımıza devam ettiğimiz acayip soru.

Eski efsanelerde kahramanımız, büyük bir hazine için yollara düşer. Başından geçen nice badirelerden sonra hazineye ulaşır. Fakat bu hazine artık ona eskisi kadar çekici gelmez ve kendi içindeki gerçek hazinesini bulduğu düşüncesi onun en büyük dayanağı olur.

Peki ama hangi gerçek?
Gerçek şu ki;

Sahip olduğumuzu zannettiğimiz şeylerin bizi esir alması gerçeği,
Hacivat ve karagöz oyununda olduğu gibi perdenin arkasını değilde, sadece gölgesini gördüğümüz gerçeği,
Sonuçlara odaklanıp, nedenlerini bizim yarattığımızı unuttuğumuz gerçeği,
Bir gün öleceğimiz gerçeği
Hepimizin gördüğü kötü şeylerden sonra, dünyanın çivisi çıkmış diyerek, hiç bir şey yapmadığımız gerçeği,

VE TÜM GERÇEKLERİ BİLMEMİZE RAĞMEN, UMURSAMADIĞIMIZ GERÇEĞİ…